AYN RAND’I SİLKELEDİK
Fikrin geldiği yeri ve anlatıyı sunmak, dümdüz yazmaktan daha doğru geliyor. Bu yazının fikri uzun süredir aklımda dönüyor ama geçen hafta yazıya dökecek yeterliliğe geldiğini düşünmüştüm, ta ki dün ve bugün farklı bir bağlantı kurana dek. Önce sıçmık alıntıyı sunuyorum: ‘He is free to make the wrong choice, but not free to succeed with it. He is free to evade reality, he is free to unfocus his mind and stumble blindly down any road he pleases, but not free to escape the penalty of unconsciousness: destruction.’
Şimdi siz ‘vay canına’ kadın döktürmüş demeden sıçmıklığı anlatayım. ‘Özgürlük’ kavramı bozuk bu kadının, sorun burda. Seçim yapmamakta özgürüm? Evet, fakirlikten beli kırılmış bir adamın kendi hayatını düzene sokamamasını düşmanlaştırmanın en güzel yolu. ‘Yapsaydın, bana ne’, ‘çek cezanı’. Bu sıçmık meşruiyet denemesini geçtim, özgürlük tanımı ‘iyi-tanımlı’ bile değil. Bir kararı verirken de vermezken de özgürüm(?) E ben hep özgürmüşüm. Ha bi de kimse hatalarıyla yüzleşmek zorunda değil, hata yapan herkes aynı hata miktarında ceza görmüyor, hatta bazıları mükafatlandırılıyor. Velhasılkelam, rasyonel egoizm’de özgürlük yoktur, sen zaten özgürsün diye yola çıkar, başarısız olursasn da ‘çekmen lazım’ der geçer.
Şimdi, diğer kurduğum bağlantıya geliyorum, burası henüz zihnimde tam çerçevelenmediği için düşünce akışını anlatıyorum. Buggs Bunny’nin ‘Don’t take life too seriously, you’ll never get out of it alive’ sözü aklıma gelince kişisel bir kısa çaplı aydınlanma yaşamıştım, burda kazmaya değer birkaç şey var gibi hissediyorum, eklemek istedim. Bu ikinci bağlantının ikinci kısmı ise Sinan’la konuşturken yaşadığım bi olay. Bu sıralar Kierkegaard’a sarmış, bi alıntı atmıştı, ne yaparsan yap pişman olacaksın anafikrinde bi söz.
Şu Hristiyan/Nihilist lanetinden bir türlü kurtulamıyoruz. Yapsam pişmanım, yapmasam pişmanım. Bana hiçbir kıyas vermiyorsun, sonra da diyorsun ki tek çıkış Tanrı’ya iman. Bu adam her gece ‘kendimi öldürmek istiyorum’ derken ne kadar ciddiydi sorusu geliyor akla zorunlu olarak. Ama en azından onda da ‘iyi’ seçeneği seçmiş. Öldürsen dert, öldürmesen dert, en iyisi ben inaktif kalayım, kader nasıl ilerlerse öyle gideyim. Bu patolojik bir vakadır. İnaksiyon ile en fazla mezara girersin.
Bu ve Ayın çatlatan Rand aynı şeyi söylüyor. Biri seçim yapmakta da yapmamakta da özgürsün diyor biri de ne yaparsan yap pişman olacaksın diyor. Ortaya ne çıkıyor? Hareketsiz, birey olamayan insan sürüsü. Ya insan bir yazdığına döner bakar. Ben özgürlük, özgürlük diyorum da, ulan bireyi başta özgür olarak aldıysam daha nereye özgürleşecek? Yok. Kierkegaard eğer 20lerinde ve hayatta istediğiniz yere gelemeyeceğinizi düşündüğünüz bir konumdaysanız yardımcı olur. Ayn Rand direkt ergenlikte kalması gereken bir karakter zaten. Safsata diyin demeyin umrumda değil, söze bakarım söz mü diye, söyleyene bakarım ‘adam’ mı diye. Ayn Rand’ın güldüğü o fotoğrafta bile bir bokluk çarpıyor insanın gözüne. Doğru olamayacak kadar itici bir görüntü. Politik açıdan gelirseniz Ruso’nun açıklaması en azından tutarlı ve özgürlüğün ne demek olduğunu veriyor, ‘istemediğim şeyi yapmak zorunda olmamak’.
Bu karakterleri okurken, düşünürken kullandıkları temel kavramlara bakın arada. ‘Hee bak, akılsız başın cezasını ayaklar çekiyor’ diyor işte Rand der gidersiniz yoksa. Yok. Ayn Rand o söze sıçıyor, biraz sıvıyor, az da pasta süsü döküp doğum günü çocuğunun yüzüne fırlatıyor. Gene yel değirmenleri görünüyor uzaklarda.
Arda Ertuğ