Dillerin Dilsizleştirmesi Üzerine
Fikir aklıma önceden gelmiş olsa đa tekrar üzerine yazma isteği bir alıntıyla aklıma yerleşti. Almanca alıntıyı, kendi çevirmenlik yetilerime güvenmediğim için direkt yazıyorum, Türkçesine bakmak isteyenler, “insanca Pek Insanca”, 267. Aforizmaya bakabilir.
‘Viele Sprachen lernen. — Viele Sprachen lernen füllt das Gedächtnis mit Worten, statt mit Tatsachen und Gedanken, aus, während dies ein Behältnis ist, welches bei jedem Menschen nur eine bestimmt begrenzte Masse von Inhalt aufnehmen kann. Sodann schadet das Lernen vieler Sprachen, insofern es den Glauben, Fertigkeiten zu haben, erweckt und tatsächlich auch ein gewisses verführerisches Ansehen im Verkehre verleiht; es schadet sodann auch indirekt dadurch, dass es dem Erwerben gründlicher Kenntnisse und der Absicht, auf redliche Weise die Achtung der Menschen zu verdienen, entgegenwirkt. Endlich ist es die Axt, welche dem feineren Sprachgefühl innerhalb der Muttersprache an die Wurzel gelegt wird: dies wird dadurch unheilbar beschädigt und zu Grunde gerichtet. Die beiden Völker, welche die größten Stilisten erzeugten, Griechen und Franzosen, lernten keine fremden Sprachen. — Weil aber der Verkehr der Menschen immer kosmopolitischer werden muss, und zum Beispiel ein rechter Kaufmann in London jetzt schon sich in acht Sprachen schriftlich und mündlich verständlich zu machen hat, so ist freilich das Viele-Sprachen-lernen ein notwendiges Übel; welches aber zuletzt zum Äussersten kommend, die Menschheit zwingen wird, ein Heilmittel zu finden: und in irgend einer fernen Zukunft wird es eine neue Sprache, zuerst als Handelssprache, dann als Sprache des geistigen Verkehres überhaupt, für Alle geben, so gewiss, als es einmal Luft-Schifffahrt gibt. Wozu hätte auch die Sprachwissenschaft ein Jahrhundert lang die Gesetze der Sprache studiert und das Notwendige, Wertvolle, Gelungene an jeder einzelnen Sprache abgeschätzt!
Bu uzunca alıntıyı atladığınızı varsayarak konuyu kendimce izah etmek istiyorum. Herkes az ya da çok da olsa, adını koyamadığı duygular yaşar. Dil zaten, topluca anlamlandırabildiğimiz olay ve duygudurumlarından oluşan toplumsal bir olgudur. Bunu filoloji üstüne ilgili olanlar rahatça anlayabilir, örnek vermek gerekirse: Arapçada deve türleri ve develer üzerine dillerin ortalamasında olduğunđan cok daha fazla sözcük var. Benim temel düşüncem ve sanıyorum ki birçoğunuzun bu yöndedir: Kelimelerin insanın ufkunu açtığı. İlk aşkını Türkçe, ikincisini İngilizce, üçüncüsünü Fransızca yaşayan biri, üç aşkını đa Türkçe yaşamış birinden çok daha sığ yaşamış olacak, karşılaştırmalardan nefret ederim çünkü bir aptalı bile zekiymiş gibi hissettirebilir ve gösterebilir. Lakin ilk dediğim aşk türü Aşureye benziyor, Amur var mı Amur doldur, Lav var mı doldur. Daha ötesi “Karışık koy ya” demeye geliyor. Lakin Nietzsche’nin başta söylediği olgu da çok önemli.
Bir: herkesin kendi bir sınırı var. İki: Onun yaşadığı đönemde dil bilmek, dediği gibi iletişim kurabilmekten ibaret, Shakespeare ,Baudelaire ,Göthe okuyayım durumu yok. Bu noktada hayatınızın uzunlužu ve ne yapmak istediğiniz önemli. Dil düşüncelerin ve duyguların anlamlandırılması için bir yol sadece ama müzik dinlediğinizde veya ifadeleştiremediğiniz bir duygu yaşadığınızda bunun ne kadar kelimeye dökülemez olduğunu biliyorsunuzdur. Bu nedenle düşünceyi soyut konseptlerden alıp somut varlıklar üzerinden düşünüp yaşamaya başlarsanız bu noktada sizin için hayat artık bitmiş oluyor, daha doğrusu sizin hayatınız bitmiş oluyor, siz artık farklı dillerden oluşan bir kavram çorbasısınız. En kötüsü ise İngilizce ve Globalleşme ile yaşandı. Artık herkesin “Ortak bir hafıza”sı var. Dillerin eski derinliği kalmadı ve buna ek olarak artık kelimelerden de tehlikeli bir olgu var. “Meme Culture” ve tüm video türleri. İnsanlar artık insan yapımı somut kavramlar ile bile düşünemez oldu. Bir imge, yorumlanmış bir anlam öbeği gerekiyor. Sinan’la bir hayal olarak insanların aklından geçeni dümdüz diğerinin beynine aktararak iletişimi çok kolaylaştıracağını düşündüğümüz bu fikre artık karşıyım.
Kelimeler ve insanın dış dünya ile bir ayrımının olmasının nedeni tam olarak insan olmamızda yatıyor. Kafanızdaki sesi susturmayın ana mantık limanına da çok güvenmeyin. Hangi aşk mantıkla, hangi sanat sözlükle, hangi savaş sadece silahlar ile gerçekleştirilmiştir? Dostlarım, aldanmayın bu dünyayı saran makineye, bir kelime de siz yaratın ama bunu bunak Hegel kadar abartmayın. Mutlu 2,3452; Mutlu 2,4756; Sinirli 7,4529 gibi sınıflandırmala düşmeyin. Yaşayıp, tadın dostlarım. Her boka kelime türetmeye bok mu dayanır?
Arda Ertuğ